Gazeteciliğe adım attığınızda öğretilen ilk şeydir “5N 1 K”.
N’ler malum: Ne, neden, nasıl, nerede, ne zaman..
Bunlara yanıtınız yoksa o haberi unutun.
Ama asıl, “K”, haberin / yazının olmazsa olmazıdır: KİM!
Muhtemelen buraya kadarı için “biliyoruz” dediniz. Peki yeni formülden haberiniz var mı? Yok elbette. Çünkü dün gece bir Murat Kurum analizi izledim. Yeni formülü de sabah sabah uydurdum.
Evet artık “1 K” devri bitti hanımlar beyler. En az iki K daha eklendi:
“KİMLERDENSİN… KAÇA…”
*. *. *
Bakın, günümüzde haber dediğiniz “sizin kimliğinizle, kimlerden olduğunuzla birebir alakalı.”
Diyelim ki, benzin zammını haber yaptınız. Bütün N’ler yerli yerinde.. K ise -zammı iktidar yaptı diyecek haliniz yok, hatta zam diyecek haliniz yok ya- ortada boş boş dolaşıyor! K’dan söz edilmeyen, yani sorumlusu kesinlikle anlaşılamayan fiyat düzenlemesi haberi bir görünür, hemen kaybolur. Böylece… Bir bakışta gazetecinin Reis’ten yana olduğu anlaşılıverir. Zaten önemli olan da benzinin başına ne geldiği değildir. Sizin “kimlerden” olduğunuzdur.
Bir diğer “K” içinse durum biraz daha çetrefillidir. “KAÇA” sorusunun yanıtı -benzinin fiyatından söz etmiyoruz elbette- olsa olsa “İDDİA” olarak dile getirilebilir.
Haber.. Söyleşi.. Canlı yayın konuğu.. “Kaça olursa olur”? Bilemezsiniz. Bilseniz de söyleyemezsiniz.
Bir gazetecinin İstanbul’un en pahalı semtlerinden birinde, diyelim ki -kendisine ait- yüzme havuzlu villada oturuyor olması kanıt sayılmaz.
Bu yüzden yanıtı alamaz, sadece hissedebilirsiniz.
*. *. *
Mesela…
Sayısız tv kanallarından birinde ya da herhangi bir medya platformunda gazeteci şöyle diyor:
“Erdoğan karşıtı olabilirsiniz. Ama hakkını da teslim etmelisiniz. 2019 yerel seçimlerinde İstanbul, Ankara gibi birkaç şehri kaybetse de özellikle hiç bir genel seçimi kaybetmedi. Bu, çok az rastlanan bir başarı değil mi!”
Öyle mi!
Ben daha başarılı liderler tanıyorum. Baba – oğul Aliyev gibi.. Kuzey Kore’nin üç kuşak liderleri gibi.
Oy oranlarını bir görseniz dişleriniz kamaşır.
Erdoğan gibi, kılpayı yüzde 50 + 1 değil oranlar.
*. *. *
İşin bir başka yanı da, Erdoğan’ın bu kılpayı zaferler için memleketin neredeyse tamamını satmış olması. Yanlış anlaşılmasın; çimento, şeker, kâğıt fabrikalarından, limanlardan, enerji üretim tesislerinden, arazilerden falan söz ediyorum.
Cumhuriyet’in 100 yıllık birikiminin haraç mezat elden çıkartılmasından söz ediyorum.
Resmî veriler önceki yıl sonu itibariyle, AKP döneminde yaklaşık 65 milyar dolarlık “özelleştirme” yapıldığını gösteriyor. Sadece 20 yıldaki satış, bu!
1986, yani Özal’ın sahneye çıkıp “babalar gibi satışa başladığı” yıldan AKP iktidarına kadar neymiş peki rakam? Sadece 8 milyar dolar.
Hadi kıyaslamaya devam edelim. Hem de Erdoğan’lı yıllarla..
ENFLASYON: Haziran 2015 % 8.28… Şubat 2024 % 54, 72
MEVDUAT FAİZİ: Haziran 2015 % 10.47… Şubat 2024 % 49, 93
DOLAR KURU: Haziran 2015 2,7 TL…. Şubat 2024 31 küsur TL
*. *. *
Ama ne başarı değil mi!
Listeyi daha da uzatabiliriz. Ama gerek yok.
Zaten hayatın gerçekleri ekonomiden anlamayan, rakamlarla arası iyi olmayan yurttaşlara bile çok şey anlatıyor.
Kendimden örnek vereyim. Babamın tek maaşıyla ev ve araba alınabilmişti.
Ben tek maaşımla, babamın ödediğinden daha uzun süre kredi borcu ödeyerek ev aldım.
Şimdiki gençler, -eğer varsa- maaşları ile ancak bir kafeye gidebiliyor.
Ama Erdoğan büyük lider. Yol yaptırıyor. Köprü yaptırıyor. Yetmese de depremzedelere konut yaptırıyor. Gerçi hepsinin parası bizim cebimizden çıkıyor. Olsun! Yine de Reis’in hanesine yazmak, alkışlamak, hakkını teslim etmek gerekiyor!!!!!
*. *. *
Kamunun malı ve parası ile seçime giden…
Seçim kampanyasında devletin her türlü imkanını tepe tepe değerlendiren..
Yeri geldiğinde mühürsüz pusula… Yeri geldiğinde seçim iptali ile yasaların üstünden atlayıp giden.. Ve karşısında birkaç vızıltıdan başka bir engel olmayınca menzile varan bir iktidar.. Başarılı öyle mi!
“KAÇA” sorusunun yanıtını ben veremem. Yanıtı, Erdoğan’ı böyle yasa dışı / kayıt dışı / etik dışı bir yarışta başarılı görenler veriyor.
Öyle bir başarı ki bu, yoksulluk yalnızca artmıyor, aynı zamanda derinleşiyor.
Gençler kendilerine bu ülkede bir gelecek göremiyor.
Emekliler “ört ki ölem” diyor.
Hele bir de Anayasa’yı değiştirip Türkiye’yi siyasal İslamın kalesi yaparlarsa..
Sahiden “örtsünler de ölelim” yahu!