Türk-İslam fikir hayatının son çeyrek asrına iz bırakan, “Ümmet coğrafyacısı” olarak anılan, entelektüel kişiliği ve gündelik tartışmalardan uzak yapısıyla basın-yayın çevrelerinde saygın bir konuma sahip Akif Emre, vefatının yedinci yılında anılıyor.
Kayseri’deki şeker fabrikasında işçi olarak çalışan Latif Emre’nin üç çocuğundan ikincisi olan Akif Emre, 2 Mart 1957’de dünyaya geldi. İlk ve ortaokulu Kayseri’de okuyan Emre, 1975’te Kayseri Endüstri Meslek Lisesinden mezun oldu.
O dönem ismi İstanbul Devlet Mimarlık ve Mühendislik Akademisi olan Yıldız Teknik Üniversitesi Makine Mühendisliği bölümünden 1981’de mezun olan Emre, 1983’ten itibaren bir süre Mavera dergisi ve Akabe Yayınları’nın İstanbul yöneticiliğini yaptı.
Daha sonra Pakistan’da bir üniversitede master programına katılan Akif Emre, burada Rusya’nın Afganistan işgalini yakından takip edip, Afgan direnişinin Burhaneddin Rabbani, Ahmed Şah Mesud ve Gülbeddin Hikmetyar gibi önemli isimleriyle röportajlar yaptı.
Türkiye’ye döndükten sonra askerlik görevini tamamlayan Emre, 1986-1987 yıllarında Seha Neşriyat bünyesindeki İslam Dünyası Ansiklopedisi projesini yönetti. Ardından yine aynı yayınevinin çıkardığı İlim ve Sanat dergisinin yayın kurulunda bulundu.
Osmanlı ve İslam medeniyetinin izini sürdü
Akif Emre, 1988-1991 yıllarında İngiltere’ye giderek Londra’da Tottenham College of Technology’de okutmanlık yaptı. İngiltere’de İslam dünyasının önemli isimleriyle bir araya gelen Emre, burada kurulan Association of Muslim Writers’ın (Müslüman Yazarlar Birliği) kurucuları arasında yer aldı.
Türkiye’ye döndükten sonra iki yıl İnsan Yayınları Genel Yayın Yönetmenliği görevini yürüten Emre, ardından bir sanat galerisini yönetti. Akif Emre, 1993-1995 yılları arasında Bilim ve Sanat Vakfında idarecilik yaptı.
Bu tarihten itibaren gazeteciliğe adım atan Emre, Kanal 7’de Dış Haberler Dairesi’nde görev alırken, Yeni Şafak gazetesinin de kurucuları arasında yer aldı. Kanal 7’de İslam medeniyetinden izler taşıyan şehirleri konu alan belgesellere imza atan Emre, proje kapsamında Selanik, Üsküp, Filibe, Kudüs ve Saraybosna’yı anlatan belgeseller çekti.
Küre ve Klasik yayınlarının kurucuları arasında yer alan Emre, iki yayınevini üç yıl boyunca yöneterek çok sayıda önemli eseri yayın hayatına kazandırdı. Bu görevi sırasında Bosna Hersek’in kurucu lideri ve önemli İslam düşünürlerinden Aliya İzzetbegoviç’in de eserlerini yayınladı.
Akif Emre, 2006’dan itibaren internet haberciliğine adım attı ve 10 yıl boyunca Dünya Bülteni haber sitesinin Genel Yayın Yönetmenliği görevini yürüttü. 2016’da bu görevinden ayrılan Emre, Mayıs 2017’de Haberiyat isimli bir haber sitesi kurdu. Emre, 23 Mayıs 2017 sabahı Haberiyat’ın Beşiktaş’taki ofisinde geçirdiği kalp krizi sonucu 60 yaşında vefat etti. Cenazesi, 24 Mayıs 2017’de Fatih Camisi’nde kılınan cenaze namazının ardından Edirnekapı Mezarlığı’nda toprağa verildi.
Gündeminde her zaman İslam coğrafyası vardı
İstanbul başta olmak üzere İslam şehirlerine adeta aşık olan Akif Emre, gençlik yıllarından itibaren İslam coğrafyasında yaşanan her olayla doğrudan ve yakından ilgilendi. Emre, Endülüs İslam uygarlığından Filistin’e, Balkanlar’dan Pakistan’a kadar geniş bir coğrafyayı kendisine çalışma sahası belirledi.
Akif Emre, daha çok dış haber ve dış politika ağırlıklı projelerde çalışmasına rağmen hiçbir zaman savaş, çatışma ve saldırılar ekseninde gazetecilik yapmadı. Kanal 7, Yeni Şafak, Dünya Bülteni ve Haberiyat haber sitelerinde dünya Müslümanlarının sorunlarını, coğrafyanın şartları ve tarihi perspektiften bakarak yorumlamaya çalıştı.
Yönettiği tüm haber mecralarında dünya Müslümanlarının hayat tarzını ve kültürünü Türkiye’ye, Türkiye’deki Müslümanları ise dünyaya tanıtmaya çalıştı.
30 yıllık yazarlık hayatında binlerce köşe yazısına imza atan Emre, sağlığında bu yazılarının bir kısmını kitaplaştırdı. Yayına hazırladığı veya planını çıkardığı birçok kitabı ise hala yayımlanmaya devam ediyor.
Gündeminde her zaman İslam coğrafyası olan Akif Emre‘nin ani vedası, sadece Türkiye değil Lahor’dan Üsküp’e, Bakü’den Gırnata’ya, Kudüs’ten Saraybosna’ya, Kabil’den İslamabad’a kadar kendisini tanıyanları hüzne boğdu. Emre’nin vefatının ardından başta Balkan ülkeleri olmak üzere birçok İslam şehrinde gıyabi cenaze namazları kılındı.
Akif Emre, “Göstergeler (1997)”, “Küreselliğin Fay Hattı (2001)”, “İzler (2001)”, “Çizgisiz Defter (2016)”, “Müstağrip Aydınlar Yüzyılı (2017)”, “Aliya (2019)”, “Söyleşiler (2019)”, “İstanbul’u Yeniden Düşünmek ve Erguvanname (2019)”, “Mekanı Paranteze Almadan (2020)” ve “Portreler Kitaplar ve Dergiler (2020)” isimli kitapları kaleme aldı. 2014’te Türkiye Yazarlar Birliğince “Basın Fikir Ödülü”ne layık görüldü.
Yalnızca yazdıklarıyla değil görsel çalışmalarıyla da hafızalarda yerini alan Akif Emre, “Elveda Endülüs: Moriskolar (5 bölüm)”, “Osmanlı Şehirleri Saraybosna, Mostar, Üsküp, Selanik (2 Bölüm)”, “Kudüs (2 Bölüm)” ve “Mimar Sinan (6 Bölüm)” isimli belgesellere imza attı.
“Her zaman sade ama azimli bir kişilik oldu”
İbn Haldun Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Alev Erkilet, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Akif Emre ile dostluğunun 2005’te İstanbul’a taşınmasıyla başladığını, o zamana kadar uzaktan takip ettiği bir İslamcıyla, entelektüel ortaklığın ötesine geçen bir dostluk, yoldaşlık kurma fırsatına da bu şekilde sahip olduğunu söyledi.
İnsanların dostluklar kurmasının tavsiye edildiğini ve birbirlerini iyiliğe yönlendirip, kötülükten sakındırmaları gerektiğini belirten Erkilet, “Akif Emre, bu bakımdan tam bir dost ve veliydi. Herhangi bir sözün ya da amelin İslami bakımdan doğru olmadığını düşünürse bunu hemen, kesin ve net biçimde söylerdi.” dedi.
Akif Emre’nin Aliya İzzetbegoviç’i örnek aldığını kaydeden Erkilet, Emre’nin de gündelik hayatın sadeliğinden hiç uzaklaşmadan, pozisyon peşinde koşmadan çok sevdiği davasına adanmış hayatını büyük bir incelikle sürdürdüğünü dile getirdi.
Erkilet, hayatının her alanında prensiplerine göre davranmış olmasının Akif Emre’yi özel ve etkili kıldığını vurgulayarak, şöyle devam etti:
“Her zaman meraklı bir gözlemci ve gezgin, disiplinli bir yazar ve editör, sade ama azimli bir kişilik oldu. Bu özelliklerin bir araya gelmesi onu olduğu kişi yapıyordu. İslam dünyası hakkındaki çalışmalarında onu öne çıkaran vasıf ise bütünsel bir varlık ve güç olarak İslam dünyasının geleceğine duyduğu sarsılmaz inançtı. O, İslam’ın kompartımanlaştırılmadan hayata aktarılmasının önemine inanıyor ve o ince, sadeliği içinde görkemli uygarlığın küllerinden doğacağına iman ediyordu. Her gününü, her saatini bu sürece katkı vermek için bereketlendirdiğine şahidiz.”
Erkilet, Akif Emre’nin en önemli ayırıcı vasfının gazeteciliği günlük tüketilecek içerikler oluşturma çabası olarak görmemesi olduğunu, her köşe yazısında meseleleri kuramsal bir arka plana dayandırarak ele aldığını ifade etti.
Emre’nin reel politiğin dar kalıplarına sıkışarak yazmadığına vurgu yapan Erkilet, “Onun vizyonu daha genişti, tüm ümmeti, tüm İslam coğrafyasını, geçmişi, bugünü ve geleceği kapsıyordu. İslam şehirlerini, öne çıkan Müslüman şahsiyetleri, İslamcı direnişlerin birikimini ümmet vizyonuyla analiz ediyordu.” değerlendirmesinde bulundu.
Erkilet, Akif Emre söz konusu olduğunda kendilerine kalan bir mirastan çok, onu tanımakla edindiği deneyime, ondan öğrendiklerine ve birlikte yapıp ettiklerine bakmayı tercih ettiğini sözlerine ekledi.